Mimarlık ve Sinema: 21 Grams Filmi Üzerinden Mekan Okuması Nasıl Yapılır?

Genellikle mimari okumaları, büyük film setleri veya özellikle mimari mekanları kurgulamış olan filmler üzerinden yaparız. Peki, aslında bize net bir mimari öge sunmayan ancak zihnimizde bir kurgu oluşturan bir filmin mekansal değerlendirmesi nasıl yapılır?

 

Filmde, hayatları bir kaza sebebiyle kesişen üç karakterin öyküsü anlatılıyor. Bu şekilde özetlendiğinde kulağa sıradan bir film gibi gelse de, filmin tüm algılanışı kurgusunda değişiyor.

 

Filmin montajı bir yap-boz gibi yapıldığı için hiçbir sahnesini seyirci kronolojik düzende izleyemiyor. Film, seyircinin zihninde bir bulut oluşturuyor ve düzen hafızayla yaratılıyor.

 

Bu karakterlerin kendi ve aileleriyle olan bağımsız hikayeleri filmde işlenerek karakter derinliği oluşturuluyor; ancak karakterleri bazı sahnelerde birlikte görerek hikayenin bütünlüğü zihnimizde yaratılmaya çalışılıyor. Film, esasen üç merkezden oluşuyor ve bu üç merkez, üç farklı hayat perspektifinde karakterler oluşturuyor.

Filmi analiz ederken, Gilles Deleuze’ün Sinema I-II kitaplarında bahsettiği hareket-imge ve zaman-imge kavramları devreye giriyor. Hareket-imge, fiziksel hareketler, hikâye akışı ve mekânların sembolik anlamlarıyla ilişkili. Zaman-imge ise zamanın dışındaki anları – özellikle flashback’leri – temsil ediyor.

21 Gram, bu iki kavramı birlikte kullanarak bir “melez-imge” yaratıyor. Farklı zaman dilimlerini bir araya getirerek geçmiş, şimdi ve geleceği harmanlıyor. Bu sayede film, sadece karakterlerin hikâyelerini değil, zamanın hayatlar üzerindeki etkisini de derinlemesine işliyor.

 

Filmin Akışı

Yaşanan trafik kazası, filmin düğüm noktasıdır. Üç hayat, kaza ile birlikte birbirine hiç kopmayacak biçimde bağlanıyor. Kazayı filmde hiçbir zaman göremiyoruz; ancak olaylar, kazanın öncesi ve sonrası olarak gelişiyor. Filmi izledikçe, izleyici fark ediyor ki Jack’in sürdüğü arabanın, Christina’nın tüm ailesinin ve dolaylı olarak da Christina’nın hayatının bitmesine sebep oluyor. Sevdiği herkesi kaybeden Christina, ölümden sonra hayatın ne kadar devam ettiğini sorgulamaya başlıyor ve aslında onun için hayatın devam etmediğini fark ediyor. Yaşadığı psikolojik buhranın etkisiyle uyuşturucu batağına düşen Christina’nın yolu, gittiği barda ve yüzmek için gittiği spor kompleksinde Paul ile kesişiyor.

 

Paul, bir sahnede Christina’ya ihtimallerden şu şekilde bahseder: “İki insanın bir araya gelmesi için gerçekleşmesi gereken o kadar çok şey var ki…” ve “Dünya bizi birbirimize yakınlaştırmak için dönüyor.” Burada ise filmdeki kaza gibi rastlantısal olayların, aslında bireysel hayatlara yıkıcı veya yapıcı (Christina’nın eşinin ölümünün Paul’e hayat vermesi gibi) etkileri olurken, farklı hayatlar için birleştirici bir güç olarak yeni hikaye döngüsü başlatabileceğinden bahsediliyor. Film, burada sadece karakterlerin yaşamından öteye geçerek zamanın hayatlar üzerindeki üstün gücüne de değiniyor.

 

Filmde Renk Paleti

Filmde sinematografinin fazlasıyla ön planda olduğunu söylemek mümkün. Bulunulan ortamların izleyiciye yansıttığı duygulara göre sahip olduğu baskın renkler mevcut. Bunun yönetmen tarafından görselliğin duygular üzerinde yarattığı bir imgelem olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

Paul’ün hasta olduğu dönemde evinde ve hastanede benzer mavi tonları kullanılıyor. Bu sayede benzer renklerin benzer çağrışımlar yapmasıyla hastane ve hastalık temasının Paul’ün evinde de devamlılığı sağlanıyor.

 

Yine Jack’in hapishane hücresinde baskın olarak kirli bir yeşilin kullanıldığı ve Jack’in orada yaşadığı hayatın olumsuzluğunun renkler aracılığıyla aktarıldığı söylenebilir.

Christina’nın mutfağı, filmde iki farklı durumda gösteriliyor. Cenaze günü sarı tonlarında yansıtılan mutfak, sarının ölümle bağdaştırıldığı edebiyat türlerine bir gönderme olarak kabul edilebilir; ya da Paul mutfağa geldiğinde mutfağın yine mavi gri tonlarıyla yansıtılması, Paul’le birlikte seyirciye aktarılan görsel hafızanın devamlılığı olarak kabul edilebilir.

 

Jack’in suçlu olduğu sahnede mekânda kırmızının baskın olması ise masum olmayan duygularla ilişkilendirilebilir. Ayrıca Christina, aile hayatını geride bırakıp tekrar bağımlı yaşantısına döndüğünde, siyah sahnede baskın bir hale gelir. Tüm bu gözlemlerin ışığında, yönetmenin ışık ve renk kullanımının duyguları aktarmak için bir yol olarak kullandığı değerlendirmesini yapabiliriz.

Görseller filmden alıntıdır.

Filmde Mekan

Film mekansal bir çerçeveden incelendiğinde, karakterlerin hayatlarının kesiştiği veya bireysel olarak kendi hayat döngülerinde yer aldıkları mekanlar seyircinin önüne çıkıyor. Örneğin, Paul’ün evine diğer iki ana karakterin hiçbir zaman dahil olmadığı görülüyor. Bu mekan, sadece Paul’ün umutsuzluğunun inşa edildiği ve Mary ile ilişkisinin işlendiği bir konumu oluşturuyor.

 

Ancak kazadan önce Christina ve ailesine yuva olan evin zamanla, Christina’nın yalnızlığın acısını çektiği ve daha sonra Paul’ün dahil olduğu bir mekan olarak değişimi sunuluyor.

 

Yüzme havuzu ve bar gibi kamusal mekanlar ise yine Paul ve Christina’nın hayatını kesiştiren konumlar olarak planlanmış. Yine Jack’in evi, sadece o ve ailesine özel, diğer karakterler bu mekana dahil olmuyor.

 

Filmin düğüm noktası olan kazanın gerçekleştiği mekan ise filmin bir haritası çıkarıldığında kesin konumlandırılacak bir yere sahip değil. Filmde hiçbir zaman kaza görülmediği için kaza mekanı, seyircinin zihninde tahmin edilebilir ancak betimlenemez bir konum olarak bulunuyor.

 

Filmde üç karakterin hayatının kesiştikten sonra görülen motel konumu ise gayet belirgin ve üç karakter için de farklı bir yaşam stili sunuyor. Paul ve Christina, bir intikamın uğruna buraya birlikte yerleşirken, Jack, ailesinden ve eski hayatından kaçarak buraya geliyor.

Görseli hazırlayan: Aybüke Boyraz

Filmi ilk kez veya tekrar izleyecek biri için bu bakış açılarıyla yaklaşmak, filmi çok farklı bir deneyim seviyesine kavuşturuyor. Film, bize salt olarak izlediklerimizden ziyade, irdelemesi yapılacak ve zihinde inşa edilebilecek çok fazla şey sunuyor. Her bir sahne, karakterlerin içsel dünyalarını yansıtan, zamanın geçişini ve mekanın duygusal ağırlığını hissettiren birer yapboz parçası gibi. Bu nedenle, 21 Gram sadece bir hikaye anlatmaktan öte; izleyiciyi düşünmeye, sorgulamaya ve kendi duygusal bağlarını kurmaya davet eden bir sanat eseri. Sonuç olarak, filmi izlemek, sadece görsel bir deneyim değil, aynı zamanda mimarlık ve sinemanın kesişim noktasında zihin açıcı bir yolculuğa çıkmak anlamına geliyor.

Working Hours

Not concerds with trends, only with good tastes

Mon-Fri................9-10
Sat-Sun................10-17

Or make a call: