İstanbul Radyoevi

Radyo… Bir zamanlar herkesin akşam haberlerini dinlemek için başında toplandığı, sonra eğlenceli programların hayatımıza eşlik ettiği, kimi zaman minik bir kutu kimi zaman koca bir set. Telefona sarılıp istek şarkı yollamak, uzun araba yolculuklarının tek dostu olmak… Bugün yerini playlistlere ve podcastlere bıraksa da, aslında çok da uzak olmayan bir geçmişin en kıymetli iletişim aracıydı. Sıradaki parçayı bilememek, uzun yolda frekans ayarlayıp çeken kanalı bulmaya çalışmak, şehre göre değişen yerel radyolar derken hepimizin ortak hafızasında yer eden bir deneyimden bahsediyoruz. Üstelik devlet radyosu, özel radyolar, onların yasaklanması gibi gündemler de bu geleneğin parçası. Büyük haberler önce radyo anonslarıyla evlere ulaşıyor, herkes o sesle öğreniyor.

Türkiye’de radyo yayıncılığının temelleri Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılıyor. Atatürk, modernleşme hedefiyle ülke genelinde güçlü bir iletişim ağı kurulmasını istiyor ve radyo yayıncılığına öncülük ediyor. İstanbul Radyosu 6 Mayıs 1927’de, henüz bir stüdyo binası olmadan, Sirkeci’deki Büyük Postane’nin içinden yayın hayatına başlıyor. İlk yıllarda Türk Telsiz Telefon AŞ tarafından işletiliyor, 1936’da devletin denetimine geçiyor ve aynı dönemde Ankara’da da bir radyo istasyonu açılıyor. II. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul Radyosu bir süre ara verse de, radyonun önemi azalmıyor. Tam tersine, 1940’larda radyo halkı bir araya getiren, haber ve kültür taşıyan en önemli araçlardan biri oluyor.

Savaş sonrası dönemde, radyo yayıncılığını kurumsallaştırma çabaları hız kazanıyor. İstanbul gibi bir metropolde modern bir stüdyo binasına ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyacın sonucunda 1945’te İstanbul Radyoevi için ulusal bir mimari proje yarışması açılıyor.

Yarışmaya dönemin tanınmış mimar ekipleri katılıyor. Doğan Erginbaş, Ömer Güney ve İsmail Utkular’ın ortak projesi birincilik kazanıyor. İnşaat aynı yıl Kasım’da Harbiye’de başlıyor. Bugün Askeri Müze ile Hilton Oteli’nin arasında kalan arazide yükselen yapı, bodrum kat dahil dört katlı olarak tasarlanıyor. Yaklaşık dört yıl süren inşaatın ardından, 19 Kasım 1949’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün açılış konuşmasıyla kapılarını açıyor. İstanbul Radyosu modern stüdyo koşullarına kavuşuyor ve Harbiye’deki yeni binasında yayınlarına devam ediyor. Bu yapı, erken Cumhuriyet’in kültürel ve kalkınmacı atılımının bir ürünü, Türkiye’de radyoculuğun gelişiminde bir dönüm noktası oluyor.

 

Mimari Özellikleri 

İstanbul Radyoevi’nin Harbiye’deki cephesi simetrisi ve anıtsallığıyla dikkat çekiyor. Yapı, modern bir üslupla ve kesme taş görünümlü malzemelerle inşa ediliyor. Mimari üslup, 1940’ların İkinci Ulusal Mimarlık Akımına ait. Bu akım, Osmanlı-Selçuklu üslubundan ziyade Türk evlerinin özelliklerinden esinleniyor. Cephelerde simetri, anıtsallık, yalın bir ifade öne çıkıyor; süslemeler en aza indiriliyor. İstanbul Radyoevi bu yaklaşımın en güçlü örneklerinden biri kabul ediliyor.

Birincilik Alan Projenin Kat Planları Kaynak: Arkitekt Dergisi 1945 Temmuz Sayısı

YYapıyı tasarlayan Erginbaş, Güney ve Utkular, yayıncılık için özel bir planlama anlayışı benimsiyor. Betonarme karkas sistemle inşa edilen bina, dönemin modern yapı teknolojisini gösteriyor. Cumhuriyet Caddesi üzerindeki kütle, dikey ve yatay hatların dengesiyle güçlü bir kompozisyon sunuyor. Ortadaki giriş aksı ve simetrik pencere düzeni, süsten uzak ama etkileyici bir görünüm oluşturuyor. Taş ve mermer kaplamalar dönemin ruhunu yansıtıyor.

Radyoevi, modernist ilkelerle milli mimarlık üslubunun birleştiği bir yapı. Ankara Radyoevi (1938) ve Çanakkale Şehitleri Anıtı (1944) ile birlikte düşünüldüğünde, dönemin mimari söylemindeki yerine oturuyor. Hepsi ulusal kimliği yansıtan ama çağdaş tekniklerle inşa edilen kamusal yapılar.

1945’teki yarışma Cumhuriyet’in kamusal yapılarla modernleşme iradesinin sembollerinden biri oluyor. Yarışmaya 74 proje katılıyor ve çoğu benzer üslup çizgilerini taşıyor. Cumhuriyet’in bu dönemde proje yarışmaları açması, yalnızca mimarlığı geliştirmiyor, aynı zamanda toplumsal bilinç üzerinde de etkili oluyor. Yarışmalar, “modernleşme” ve “kamusal hizmet” kavramlarını görünür kılıyor. Onlarca mimarın tasarımlarının kamu önünde değerlendirilmesi, topluma bu binaları sadece işlevsel mekânlar olarak değil, ulusal kimliğin sembolleri olarak da benimsetiyor. Radyoevi gibi yapılar toplum adına seçilmiş eserler olarak aidiyet ve gurur duygusu uyandırıyor.

Kaynak: Arkitekt Dergisi 1945 Temmuz Sayısı 

Toplumsal ve Kültürel Etkisi

İstanbul Radyoevi yalnızca bir bina değil, Türkiye’nin iletişim tarihinde iz bırakan bir mekân. Açıldığı günden itibaren İstanbul’un simge yapılarından biri. 1949’dan itibaren milyonlarca insana sesini ulaştırıyor, ülkenin dört bir yanına müzik, haber, kültür taşıyor. Stüdyolar “radyoculuğun okulu” işlevini görüyor. Münir Nurettin Selçuk’tan Müzeyyen Senar’a, Zeki Müren’den Orhan Gencebay ve Neşet Ertaş’a kadar pek çok sanatçı burada eserlerini seslendiriyor. Radyo tiyatroları, klasik romanlar da bu mikrofonlardan hayat buluyor.

Bina toplumsal bellekte özel bir yere sahip. Aileler radyonun başında toplanıyor, haberlerle sevinç yaşıyor, bazen hüzünleniyor. Bugün koridorlarında dolaşmak, stüdyolarına girmek, geçmişin canlı yayın heyecanını hissettirmeye devam ediyor. Bu nedenle Radyoevi sadece fiziksel değil, aynı zamanda yaşanmışlıkların ve kültürel hafızanın mekânı. Dünyada ilk radyo ve televizyon binaları nasıl korunuyorsa, İstanbul Radyoevi de bu birikimiyle korunmayı hak ediyor.

Harbiye’deki konumuyla Maçka – Taksim hattının tarihine tanıklık ediyor, Park No.2’nin kenarında modern kimliğin parçası oluyor.

2000’lerden sonra bölgedeki birçok yapı gibi Radyoevi de otel yapılmak isteniyor. Gelen tepkiler bu girişimleri durduruyor. Bugün bina boşaltılmış durumda, güçlendirme ve restorasyon süreci sürüyor. Yetkililer geri dönüleceğini söylüyor.

Facebook
LinkedIn
X (Twitter)
Telegram
WhatsApp
Pinterest
Email
Print

Working Hours

Not concerds with trends, only with good tastes

Mon-Fri................9-10
Sat-Sun................10-17

Or make a call: